4 Şubat 2011 Cuma

peki şairi kim dövdü?

Doğan Hızlan, bir gün aklına esip de Hürriyet’teki köşesinde “Osman’ı kurtaran bir şairdi” diye bir yazı kaleme almasaydı, vallahi elim klavyeye gitmeyecekti. Hızlan konuyu dizide rol alan Orhan Alkaya’ya getiriyor. Alkaya’nın aslen bir şair olduğunu söylemek için böyle bir giriş yapıyor. Yoksa Hızlan vallahi televizyon seyretmiyor. Kanal D’de yayınlanan “Öyle Geçer Zaman Ki” dizisinde denize düşen küçük “Osman”ı balıkçı sıfatıyla maruf Orhan Alkaya cevval bir atakla halkımızın sabi sübyanını kurtarıyor. Biz de halk olarak derin bir “oh” çekiyoruz.
Madem kimse sormuyor. Ben buralarda biraz oyalanayım. Ben de bu sefer diyorum ki; “Allasen şairi kim dövdü?” Dizinin son bölümünde; bizim “faşist” dediğimiz, yalnız halkımızın dizide zalim sıfatını uygun gördüğü baba “Ali Kaptan” Orhan Alkaya’ya balık halinde sağlam bir dayak çekti. Zannımca boşandığı karısını kıskanıyor. (bence insanın başına gelebilecek en kötü şeylerden biri, ama geçelim) Mesele sadece bir kavgadan zuhur etmiş olsaydı, bir itiş kakıştan konuşabilseydik, durum basitti. Bir şair elbette dayak yiyebilir. Ama dizide öyle olmadı. Alkaya, “Ali Kaptan”ın taarruza geçtiği yerde, iki elini arkasında bağladı ve pasif direnişe emsal olacak bir şekilde zalimin dayağını büyük bir tevazuuyla ve de pek tabii büyük bir olgunlukla karşıladı. Oysa şair denilen adam, daha otuz yıl önce kavga olmasa o gece rahat uyuyamazdı. Peki şairin bir olgun, ahlaken mükemmel adam olarak portresini buraya kim koydu?
Orhan Alkaya enikonu bir dizide rol almış olsa da, dizideki pozisyonu feci şekilde şiirimizin şu anki ahvaline rahatlıkla kopye edilebilir gibi görünüyor.
İçine kapanık, ağzından sadece birkaç özlü söz dökülen, inzivada (dizide bir barınakta yaşıyor), geçmişiyle kavgalı (burası solla olan küfürleşen eski solcu müdavim), geçmişte bir travma geçirmiş (darbeler, madımak vs. eşittir Alkaya da dizide oğlunu kaybetmiş, ailesi dağılmış bir adam) bir prototip. Bu adam acaba şairin bugün içine düştüğü durumu anlatmaya çok mu uzak?
Şairin dayak yemesi bizi acıtmaz; ellerini arkadan bağlayıp fiyakalı bir biçimde dayak yemesi yani içimizi feci sıkar. Hızlan diyorum, acaba bu soruyu sorar mı hiç kendine? Çok kısa hayatımda şunu öğrendim; meğer hiç saf değilmişim. Hızlan’a gelince bu soruyu asla sormaz.