19 Kasım 2011 Cumartesi

Yücel Kayıran’ın Hesap Hatası* / Ali Özgür Özkarcı

Yücel Kayıran, Radikal Kitap’ın 4 Kasım 2011 tarihli 555. sayısında Ahmet Güntan’ın Parçalı Ham kitabının üzerinden birtakım değinilerde bulunmuş. İlk önermesi, Parçalı Ham’ın Efe Murad’ın H’aki Atak ve Sistem kitapları dolayımında Enis Batur’un Opera kitabının olanaklarından yararlandığı yönünde. Bakalım, gerçekten de öyle miymiş?

Opera, 80 sonrasının kült metinlerinden biri, tipik bir Büyük Modern anlatı. Büyük-Tarih anlatısı değil, mikro-tarih anlatısı. İçinde İkinci Yeni de var, İsmet Özel de. Özel, hırçınlığıyla, kollarında parti pazubentiyle, “kent” şiirini ve Attilâ İlhan “flaneur”lüğünü dönüştürürken dönemin ruhunu yansıtmıştı. Batur ise Özel’in tam tersi bir yerden; 48 Manifestosu’nu saf kitap olarak görerek, 90’lardaki bütünlük ideolojilerinin bittiği zannıyla, karşımıza “küçük anlatı-küçük tarih” anlatımıyla çıktı. Şüphesiz ki bu da çağın ruhuna epey uygundu. Hem ulusallık yergisi hem de “devlet baba” karşıtlığı bağlamında, kendine kadar gelen çizgiyi Opera ile dönüştürdü. Turgut Uyar “Bir Kantar Memuru İçin İncil” gibi şiirlerinde yahut Dünyanın En Güzel Arabistanı’nda kurguladığı, İncil’den, Tevrat’tan çıkardığı retorik ve söylev gücüyle yeni bir imkân açmıştı. (Bu kanaldan ayrıca İsmet Özel’in şiir dili de beslenmiştir). Opera da buradan imgeci mikro-kozmos şiirini çıkarır. Opera’nın kutsal kitap retoriğine yatkın dilinin, mikro-tarih anlatısıyla başka bir yöne kaydığını söyleyebiliriz. Opera, yayımlanışından geriye, son 40 yıllık Modern Türk şiiri macerasını toplayabilmiş “cins” bir kitap. Ama her açıdan, modernizm tarihindeki o büyük ve tek olan “Kitap”a ulaşma itkisinin dışında değil. 80 sonrasının “yüce” modernizm külliyatını Enis Batur’un dirilttiğini anımsarsak, durumu daha iyi anlarız. Ahmet Güntan ise “Hangi modern?” sorusuyla, bu büyük “Kitap” yalnızlığını I. Modern olarak adlandırdı ve I. Modern’in şekil değiştirerek süregiden bir Mallarmé moderni olduğunu ileri sürdü. I. Modern’in (Mallarmé, Valery, Haşim vb) rüya dilinin kendi dönemi için önemli olduğunu ama hedeflediği Büyük İma’nın bugün büyük bir ideolojik aygıt olduğunu savundu, karşısına, Türkiye’de 2000’lerde başladığını vurgulayarak, Büyük İma’dan çıkmak, sert somuta dokunmak isteyen II. Modern’i (Pound, Ferlinghetti vb) koydu. Enis Batur İkinci Yeni şiir deneyiminin üzerinden giderken, Ahmet Güntan İkinci Yeni’nin getirdiği anlam genişlemesinin artık hayatta karşılığının bulunduğunu söylüyor. Ayrıca, Güntan şiiri mikro-tarih anlatısıyla konuşmaz, tam aksine, iki kekliği anlattığı şiirinde olduğu gibi “sıradan” olanı anlatmayı yeğler. Somuta bakar. Şiirde “göz” uzvunu meşrulaştırır. Dışarı çıkar, bakar, şiiri öyle kurar. Bu durumu, Kayıran gibi, “Parçalı Ham kırk parçadan oluşuyor, aynı formatta kırk parça daha yazılır” diye yorumlamak, “Memleketimden İnsan Manzaraları yüz sayfa daha devam edebilirdi” demek gibi bir şeydir, boş laftır, “teknik”ten bihaber olmayı gerektirir. Güntan, II. Modern olarak adlandırdığı bölgenin şiirini arıyor. Parçalı Ham’ın, I. Modern’in son 40 yıllık şiir deneyimini sentezleyen Opera’nın “uc”u olarak yorumlanması çok ilginç. Kayıran’ın her iki kitabın poetik olarak tam ters istikamete yöneldiğini anlayamaması düşündürücü.

Gelelim Kayıran’ın Parçalı Ham’ın uluslararasılaşmış steril dünyanın şiiri olduğuna dair önermesine. “Ontik” şiir de böylece devrimci oluyor herhalde. Son 50 yıldır imaj çağı bütün sanat disiplinlerini etkiliyor, TV dili buradan çıkıyor, tüketim toplumu bunun üzerine şekilleniyor. Ama Güntan’ın “somutluk” önerisi, nedense, uluslararası iktidarla elele olabiliyor. Asıl uluslararasılaşan şiir, müphemliktir. Bunu tersine çevirmeye gayret gösteren güçlü bir dalga vardır, ancak bugün Kayıran’ın içinden geldiği imgeci-tinsellik egemendir. Bugünün görsel temaşa evreninde, imgeci şiir yazmak uluslararasılaşmış dile yakın durmaktır. Her şeyin kodlardan ibaret olduğu bu dünya, imge ve İma üzerine kuruludur. Kayıran’ın dil sürçmesi tam burada. Bir kere “ontik” şiir, her şeyi; ifadeyi, dili şiirin “geleneksel” ölçütlerinden kavrıyor. Yani lirik-imgeci yahut mistik şiirin kanon halini önemsiyor. Bu nedenle de Kayıran şiiri dünyadaki genel eğilimle bitişiktir. Kayıran, bu gelenek içinde kendisine ayrı bir parantez açmak için, “ontik” adlandırmasını bulmuşa benziyor. “Ontik” şiir, kent dışı bir noktaya gelmeye çalışıyor. Romantik bir açı yakalıyor, (“Devrimci” romantik değil sadece romantik) Ama geldiği yerde, nerdeyse son kırk yılın kültü olan “derin şahsiyet, bilge kişilik, güçlü adam” sarmalında ifade olanağı buluyor. Kayıran, çoğunlukla ideolojiyi belli edecek “gerçekçilik” araçlarını değil, müphemi önemsiyor. Buradan da şiirlerindeki “ideolojiyi” görmemizi istiyor. Kusura bakmasın, bir şey göremiyoruz. Kayıran’ın biçimsel arayışlardan yoksun olması da cabası. Ayrıca Kayıran’ın şiirlerinde yeni bir persona da yoktur. (Personası olanları da, Haydar Ergülen örneğinde olduğu gibi, iktidar istemekle suçlamıştı.)

Son olarak, yazıdaki bir hesap hatasına değinmek gerek. Yücel Kayıran’ın Kritiğin Toprağında kitabında, Opera ile ilgili şu ifadelere rastlıyoruz: “Enis Batur’un asıl atılımı ve buluşu Opera’yla değil, Gri Divan ile ortaya çıkar.” (s. 117-118). Madem Opera değil de, Gri Divan önemliydi, bu yaygara niye? Asıl buluş ve olanaklar Opera’da yoksa, nasıl bugünü belirliyor? Keşke Kayıran’ın kafa karışıklığı sadece bundan ibaret olsa. Kayıran, son 10 yılda olanlardan o kadar bihaber ki, merkeze oturttuğu Efe Murad’ın Haki Atak kitabının tarihini 2005 olarak gösterebiliyor. Oysa kitabın tarihi 2008, yani Güntan’ın manifestosundan sonradır. Her sabah başka bir taktiğe bürünmek zor olmalı. Kayıran’ın bu seferki taktiği belli: Ahmet Güntan’ın Parçalı Ham’ını Efe Murad’a, Efe Murad’ın girişimini de Enis Batur’a dayandıracak, suyun başındaki kitap da bizzat Kayıran’ın görece önemsiz atfettiği bir Enis Batur kitabı olacak. Bu arada, Ahmet Güntan’ın Parçalı Ham’ını önceki şiirlerinden tam bir kopuş olarak niteleyerek, Parçalı Ham’ı sadece bu sözde poetik silsile ile ıskartaya alacak. Her şeyden önce, Güntan’ın İlk Kan (1984) kitabındaki son şiirin son dizesine baksaydı, pekâlâ Güntan’ın bugün geldiği noktanın, organik bir yer olduğunu görebilirdi. Ne diyordu Güntan, İlk Kan’da: “Evet, somut şiirler yazıyorum ben, siz de bok yiyin!” Ahmet Güntan’ın iddiasını Toplu Şiirler’inden yalıtmak kadar, “50 yaşında bir manifesto kaleme alması, biraz tuhaf[tır]” deyip sorgulamak da gerçekten “tuhaf”. Modern Türk şiirinde kararları Yücel Kayıran mı alıyor? Kayıran kendine güvensizliğinden olsa gerek, bunca zayıf bir yazıya cevap verme ihtimali olanlara da “mürit” deyip, aklınca ringe çıkmamayı garantilemek istemiş. Kayıran fütursuz bir biçimde “Steril Edebiyat Cumhuriyeti”ne esas duruşta bulunuyor. Hem Altın Portakal’lısın, hem Radikal’li, hem Birikim’lisin hem de Hürriyet Gösteri’desin. Sonra çıkıp “Oralarda bir iktidar mı var?” diyeceksin. Ne âlâ memleket! Poetik Anlayış Topluluğu (PAT) tanımlamasına da gelelim. Dada, Sürrealistler, Rus Biçimcileri, İkinci Yeni vesaire. Bunlar nedir? PAT’a ilk kez mi tanık oluyor Kayıran? İkinci Yeni’yi alalım mesela, bir örnek şiir yazmamışlardır ama ortak kesenler vardır yazdıkları şiirde, bu da onları PAT yapar. Kayıran’ın önerdiği yeni bir şey yok. Kayıran, şairin “ucube özerklik” sevdasına gönül koyduğu için “topluluklar”dan filan anlamaz. Sakın bu hezeyan Yücel Kayıran’ın şiiriyle getirdiği teklifin, bu topluluklar tarafından kabul görmemesinden olmasın. Şurası kesindir, Kayıran bu çelişkilerle dolu yazısıyla “işini bilmeyen kasap”lığa terfi etmiştir. Hayırlı olsun.


*Bu yazı, 16 Kasım 2011 Tarihli BirGün gazetesinde yayımlanmıştır.